Kusursuz İletişimin Sırrı: Yaratılışın İzleri / Seyfettin Buluter

Sokakta yürürken arkadaşınızın sesini duyduğunuzda hiç düşündünüz mü bu sesin size nasıl ulaştığını? Ya da sevdiklerinizle konuşurken, düşüncelerinizin nasıl olup da sese dönüştüğünü?
Öncelikle beynimizde bir düşünce oluşuyor. Diyelim ki “günaydın” demek istiyorsunuz. Bu basit kelime için bile beyninizdeki milyarlarca nöron koordineli bir şekilde çalışmaya başlıyor. Peki ya sonra?
Beynimiz, bu düşünceyi sese dönüştürmek için bir dizi emir gönderiyor. Ses tellerimiz, dilimiz, dudaklarımız ve nefes sistemimiz kusursuz bir uyum içinde harekete geçiyor. Her bir kas lifinin, her bir hücrenin ne yapacağını bilmesi gerekiyor.
En dikkat çekici noktalardan biri, bu sistemin dünyanın her yerinde, her dilde aynı kusursuzlukla çalışması. Türkçe konuşurken de, İngilizce konuşurken de, Japonca konuşurken de aynı atomlar görev yapıyor. Bu atomlar herhangi bir dil bilmiyor, gramer kurallarından habersiz, kelime hazineleri yok. Ancak her dilde, her şartta mükemmel bir şekilde görevi yerine getiriyorlar.
Konuştuğumuzda havadaki atomlar görev başına geçiyor. Bu minik parçacıklar, görünmez bir düzen içinde, sesimizi karşımızdaki kişinin kulağına taşıyor. Hem de hiç karıştırmadan, hiç şaşırmadan!
Sıra geldi kulağımızın yapısına. Dış kulak, orta kulak ve iç kulak… Her biri öyle hassas, öyle kompleks ki modern teknoloji, bu sistemi tam olarak taklit edemiyor. Kulak zarımız, çekiç-örs-üzengi kemiklerimiz, salyangozumuz… Hepsi mikron seviyesinde hassasiyetle çalışıyor.
Bir piyanonun en hafif notasından, bir jet uçağının gürültüsüne kadar her sesi algılayabilen bu sistem, tesadüfen oluşamaz. Modern bir işitme cihazı yapmak için yüzlerce mühendisin çalıştığı düşünüldüğünde, kulaklarımızdaki bu muhteşem tasarımın bir yaratıcısının olması gerektiği açıkça görülüyor.
İşin bir diğer önemli yönü, bu ses dalgalarının beyinde anlamlı bilgilere dönüşmesi. Kulağımıza gelen titreşimler, beynimizde “günaydın”, “seni seviyorum” ya da “acıktım” gibi anlamlı mesajlara dönüşüyor.
Beynimizin işitme merkezi, saniyede binlerce veriyi işliyor. Sesleri ayırt ediyor, analiz ediyor ve anlam yüklüyor. Bu işlem kesintisiz ve kusursuz bir şekilde devam ediyor.
Bu noktada evrim teorisinin açıklayamadığı önemli bir gerçekle karşılaşıyoruz. Bu kadar karmaşık bir sistemin aşama aşama geliştiğini söylemek bilimsel açıdan mümkün değildir. Çünkü işitme ve konuşma sistemi, “indirgenemez komplekslik” olarak adlandırılan bir özelliğe sahiptir. Yani sistemin tüm parçaları aynı anda var olmak ve çalışmak zorundadır. İşitme ve konuşma sistemi öyle hassas ve kompleks bir yapıya sahiptir ki, tüm parçaların aynı anda var olması ve kusursuz çalışması gerekir. Her bir parça, diğer parçalarla tam bir uyum içinde olmak zorundadır. Kulak, işitme sinirleri, beyindeki işitme merkezi ve bunları birbirine bağlayan sistemler, hepsi eksiksiz ve kusursuz olmalıdır. Bu mükemmel sistemin parça parça, aşama aşama oluşması mümkün değildir. Tıpkı bir saatin tüm parçaları olmadan çalışamayacağı gibi, işitme ve konuşma sistemi de ancak tüm parçaları ile birlikte işlev görebilir. Bu da bize, sistemin baştan kusursuz bir şekilde yaratıldığını gösterir.
Bir fabrikanın çalışabilmesi için tüm sistemlerinin aynı anda işlevsel olması gerekir. Motor çalışıp bantlar çalışmıyorsa, ya da bantlar çalışıp paketleme sistemi çalışmıyorsa o fabrika işlevini yerine getiremez.
Konuşma ve işitme sistemimiz de aynı prensiple çalışıyor. Beyin emirler gönderiyor, ses telleri titreşiyor, atomlar sesi taşıyor, kulak algılıyor ve beyin yorumluyor. Bu zincirin tek bir halkasının eksik olması durumunda sistem çalışamaz.
Sadece kulağımızdaki hassas kemiklerin doğru şekilde dizilme olasılığını hesapladığımızda bile, karşımıza çok büyük rakamlar çıkıyor. Bu kemiklerin her birinin:
• Doğru boyutta olması
• Doğru yerde bulunması
• Doğru açıyla yerleşmesi
• Doğru esnekliğe sahip olması
• Doğru bağlantılara sahip olması gerekiyor.
Tek bir kemik için bile bu özelliklerin rastgele oluşma olasılığı sıfırdır. Tüm sistemin rastgele oluşma olasılığı ise matematiksel olarak imkânsızdır.
İnsan vücudundaki bu muhteşem sistem, açık bir yaratılış delilidir.
Bilim ilerledikçe, vücudumuzdaki sistemlerin karmaşıklığı daha net ortaya çıkıyor. Mikroskoplar güçlendikçe, görüntüleme cihazları geliştikçe, bu muhteşem tasarımın incelikleri daha belirgin hale geliyor.
Konuşma ve işitme sistemimiz:
• Kusursuz bir tasarıma sahiptir.
• İnanılmaz bir hassasiyetle çalışır.
• Her bir parçası diğerleriyle mükemmel bir uyum içinde çalışır.
Şimdi bütün bu sisteme kuşbakışı bakalım: Bir insanın ağzından çıkan ses, atomlar aracılığıyla diğer insanın kulağına ulaşıyor ve beyinde anlamlandırılıyor. Bu süreçte:
• Önce düşünce oluşuyor.
• Ses tellerimiz titreşiyor.
• Havadaki atomlar bu sesi dalga dalga taşıyor.
• Kulak bu dalgaları yakalıyor.
• Beyin bu sesleri anlamlı kelimelere dönüştürüyor.
Matematiksel olarak düşünüldüğünde, bu sistemlerin her birinin kendi içinde çalışması bile inanılmaz bir hassasiyet gerektirirken, hepsinin aynı anda ve birbiriyle uyumlu çalışması olağanüstüdür.
Bu sistemi tesadüflere bağlamak, bilimsel ve mantıksal açıdan mümkün değildir. İnsan yapımı en gelişmiş cihazlar bile vücudumuzdaki bu hassas sistem kadar kusursuz çalışamıyor.
İnsan aklı, vicdanı ve bilimsel gerçekler gösteriyor ki bu muhteşem sistem ancak sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının eseridir. Bu kadar hassas ve kompleks bir sistemin varlığı, yaratılışın en açık delillerinden biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir