100. gün. Gazze’de süren katliamlar bitmedi. Dilde söylemesi kolay, neredeyse üç aydan fazladır her gün yüzlerce insan öldürülüyor. Ve yine her gün yüzlerce yaralı… Gazze bir toplu mezar şehri; açlıkla, salgın ve hastalıkla baş başa bırakılan imanlı, korkusuz Müslümanların şehri…
Gazze’de hâlâ, savunmasız çocuklar, kadınlar evlerinde, sokakta, hastanede, kampta, yolda, her yerde acımasızlığın, kötülüğün insaniyetsizliğin vücut bulmuş hali İsrail tarafından öldürülüyor…
Bu sayıda artık Gazze’de kalıcı ateşkes var yazabilseydik neler olurdu?
Gazze artık bir yıkık şehir derdik ve artık bombalar yok, tanklar, askerler yok derdik… Sokaklarda sadece Filistin halkı… Çocuklar geçici ateşkesteki gibi mutlu ve mutluluğun daimî olmasından dolayı daha az tedirgin olurdu. Gökyüzü berrak, yıkılan binaların tozu dumanı olmazdı. Güneye Han Yunus’a giderek evini, ocağını bırakmak zorunda kalan insanlar geri dönmeye başlardı. Evleri enkaza dönse bile…
Gönlü mahzun Gazze’nin şimdi yüzünde bir küçük tebessüm olurdu.
Kaç kez yıkıldı Gazze! Her işgalden sonra yeniden toparlandı. Yine birliği, bütünlüğüyle şehri sıfırdan imar eder, hastaneler tamir edilir, enkazlar kaldırılır; yeni binalar, yeni evler yapılırdı. Her aileden şehit olanların eksikliği içinde, çatıların altında yeniden yuvalar kurulurdu. Refah Sınır Kapısı dahil bütün kapılardan, dünyanın dört bir yanından yardımlar her bir kişiye ulaştırılır ve çocuklar aç uyumazdı. Güven içinde çocuklar sokaklarda oynar; soğuk çadırlarda değil, sıcacık evlerinde uyurdu. Hastanelerin tadilat yapıldığı, yeni sahra hastanelerin kurulduğu, yaralıların beton zeminde tedavi görmediği, sedyelerde tedavi olduğu, doktorların ölmediği, üst üste nöbetlerden yorulmadan sakince emek verecekleri hastalarıyla ilgilenebilirlerdi. Ameliyatlar anestezisiz olmazdı; canları acımadan, hiç hissetmeden ameliyat olarak, uzuvları kesilmeden tedavi olurlardı. Bütün yetim ve öksüz kalan masum yavrulara kendi yavruları gibi sahip çıkacak Filistinli anneler, babalar olurdu. Öyle büyük kalpleri var ki Filistinlilerin, dünyanın bütün yetimlerine, öksüzlerine, yaralılarına sahip çıkarlar…
Anneler yemeyip çocukları yesin diyerek aç gezmiş olmaz, hep birlikte sofraya oturulur, acılarını unutmadan huzurla yemeklerini yerler ve sofradan herkes tok kalkardı. Okullar, camiler tamir edilirdi. Okullar açılınca çocuklar okula güvenle gitmeye başlardı. Ama o kadar çok ölen çocuğun eksikliği ile sınıfların çoğu dolmazdı.
Gazze’nin mahrum olduğu ama bizlerin ve milyarlarca insanın her gün yaşadıkları doğal şeyler değil mi bunlar?
Keşke bunları yazabilseydik… Keşke…
İnsana insan olmak yakışır.
İnsanca yaşamak, insanca davranmak, insanca davranmak istemeyenlere karşı onun hakkı ne ise o duruşla cevap vermek yakışır.
Ama iki ayaklı insan suretinde olan şeytani ruha ve karaktere sahip omurgasızlara ise, insanca yaklaşmak ne onura ne hakkaniyete ne de ahlaki değerlere sığar… Ya İsrail’in kanlı ayinleri, çocuk ve organ kaçakçılığı, pedofili dahil çocuk istismarı… Amerika’da sinagog altında çıkan tüneller, Epstein olayı ve daha fazlası dünya gündemine oturdu. Siyonistler yer altından gün yüzüne çıkıyor; insanlığı kirleten cani varlıklar…
Müslüman bu olaylara kayıtsız kalabilir mi? Hiç yaşanmıyormuş gibi gündemine almayabilir mi? İşte bu tip şeytanlaşmış yaratıkları normal görmek, hoşgörü ile yaklaşmak insanı dünyada da ahirette de rezil ve zelil eder. Nereden geldiğini anlayamadığın bela ve musibetler ardı ardına seni yakalar… Bütün sahip oldukların yerinde ve rahat iken içini kemiren huzursuzluk seni yer bitirir. Kurulu vicdan saati hiç durmadan alarm verir.
Neden mi? Çünkü şu an imtihanımız bu!
Müslüman olmayanların dahi Gazze’de yaşatılan soykırım için taşıdığı merhamet duygusu, haksızlığa karşı susmama duruşu şu an batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine bütün dünyanın atmosferi değil mi?
Üç aydan fazladır Allah’ın her günü bitmeyen zulmü ruhunda hissedenler sadece Müslümanlar olmadığına göre insanı insan yapan duygular var ve gerçek. Kayıtsız kalınamayacak kadar gerçek ve göz önünde…
Merhametini kaybetmemek… Boykota devam ederek Gazze davasında süreklilik kazanmak; durmadan, yılmadan kendi cephende savaşmaya devam etmek. Şahsiyet meselesidir bu.
Saygı… Hiç yoksa zevklerinden feragat edebilecek saygı nerede?..
Bu yaşananları göre göre SAYGI sadece lafta mı?
Noel denen bir şey geldi geçti bu süreçte. Bütün dünyanın çam ağaçları, eğlenceleri, kırmızı renkleri ve içkilerinin sarhoş ettiği bir furya… Müslümanların belli kesimlerinin de hususi kutlamak için can attığı, nefislerinin kırmızı elması…
Hristiyan piskoposlar, başrahipler dahi açıklama yapıyor Noel kutlamıyoruz diye. İman nasip olsun her gönlü Gazze için atan Müslüman olmayanlara…
Filistin yıllarca bu ve benzeri işgal yaşadı ancak bu kadar büyük ve şiddeti yüksek soykırım işgal ve masumlara yönelik kıyıma maruz kalmadı ve dünyanın hiçbir yerinde halklar, yönetimlerine rağmen büyük, devamlı ve kalabalık yürüyüşler ve sürekli protestolar yaşamadı; ünlü markalar boykot edilmedi…
Yine de gücü yetmeyen bir dünya… Gücünü kullanmakta geri duran bir İslam âlemi…
Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır, bu zulüm bitecek, Gazze yeniden kurulacak, Filistin halkı yeniden ayağa kalkacak. Bunu dert edinen Müslümanlar ve gayrimüslimler başını yastığa rahat koyacak.
İsrail yakında yıkılacak. Lanetlenmiş kavim! Ve onları destekleyip alkışlayanları, olup bitene karşı rahatsız olmayanları tarih kanlı harflerle yazacak. Ve İslam sizi batıracak, ahirete kalmayacak cehennem oluşunuz. Bir gün bu gözlerimiz görecek inşaAllah İsrail’in yok oluşunu, Filistin’in var oluşunu…
En yakın zamanda inşaAllah.