İkiye Bölünen Bir Hayat-Naciye Polat

Odamdayım. Yine yalnız ve mutsuzum. Kulaklarımı bu kavga seslerine kapatmak istiyorum. Duymamacasına uzaklaşmak bu evden. Onlar yine kavga ediyor. Yıllardır bitmek bilmeyen tartışmaları, hakaretleri, annemin hıçkırıkları, babamın küfürleri… Yine bir siyah gece… Yine bir kavga gecesi ve kaçıncı kez duyduğum bu bağırışlar…

Bu aile hep böyleydi. Yıllarca geçim sıkıntısı, gereksiz yere çıkan kavgalar, sonra hiçbir şey olmamış gibi sürüp giden hayat. Kimi zaman mutluluğu tadar kimi zaman kavganın alevinde yanardık küçük kardeşimle. Farkında olmak her şeyin, acıtır sizi. Benim yaşadıklarım da bunlardan ibaret sanırım. Hayatın acı tarafının farkında olmak ve hep o alanı var sanıp uzaklaşmak her şeyden. Sevgisizliğin içinizde büyüdüğü kocaman bir boşlukla yaşamak ve yaşamaya devam etmek.

Şimdi büyüdüm. Artık on altı yaşındayım. Hayatım bir sene içinde o kadar çok değişti ki. Annem ve babam iki aylık bir süreçten sonra boşandılar. Velayetler konuşuldu. Evler ayrıldı. Küçük bir çocukken “En çok anneni mi yoksa babanı mı seviyorsun.” diye sorarlardı büyükler. Tercih edin diyorlardı kısacası. İnsan ne olursa olsun anneyi bir tarafa babayı bir tarafa koyabilir mi? İkisinin sevgisi de apayrı. Ama insanlar kendi düşünce terazisinde aynıymış gibi sürekli tartarlar. Bizlere de bunu aşılarlar. Ben bu sorulara o kadar sinir olurdum ki! Ancak mahkemede hâkim de bana bunu sordu. “Kiminle yaşamak istersin? Kiminle olacak hâkim bey ailemle tabii ki.” demek isterken ben sadece “annem” diyebilmiştim. Küçük kardeşim zaten yaş itibariyle anne sorumluluğuna verilmişti. İnsan, evinde ne kadar kavga gürültü de yaşasa sevgisizliği de tatsa belki şiddet de görse hatta o an evden ve ailenden kaçıp kurtulmak da istesen boşanmış aile olmayı yine de istemiyormuş. Yaşayınca anlıyor insan.

Ailen parçalanmış! Akşam babam gelecek diye bir düşünce artık yok, kapı zili beklenmiyor. Ama hayat akıp gidiyor ve ben büyüyordum. Geriye dönüp baktığımda ikisini de suçlamıyorum. Ne annemi ne de babamı. İkisinden de nefret etmiyorum. Ama ne olurdu bu kadar bencil olmasaydınız… Ne olurdu kavgaları büyütmeyip birbirinizi ve bizi anlasaydınız… Ne olurdu nefret yerine sevmeyi tercih etseydiniz? Çok mu zordu baba? Annemi sevmen bize daha samimi davranman çok mu zordu? Ya sen anne… Belki daha tatlı dil ve güler yüzle sabırla babamı yola getiremez miydin? Ve binlerce anlamadığım, cevabını bulamadığım sorular… Yaşanması gerekiyormuş demekten başka söylenecek bir şey yok. Bedenim, ruhum, kabiliyetlerim, isteklerim, zevklerim dünyam değişiyordu. Büyümek, sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Yaralar sarılmayı bekliyor, sevgisizliği dindirecek çareler aranıyordu içimde. Umutla etrafıma bakınırken yeni arkadaş ortamları edindim. Daha mutlu, kafasına buyruk gençlerdi. Hızı ve sigarayı seviyorlardı. Hayatı doyasıya yaşıyorlardı. Motor yarışları yapıyor, geceleri eğlence yerlerinde kimseye hesap verme kaygısı olmadan sabahlara kadar eğleniyorlardı. Benim dünyamdan o kadar uzaktı ki onların anlayışları… Ama yine de heves ediyor, onlarla eğlenmeyi ne pahasına olursa olsun istiyordum. Onlarla vakit geçirirken daha doğrusu vaktimi öldürürken bir şeyi fark ettim: Boş bir yaşam, amaçsız bir yaşam! Beni nereye kadar sürükleyecekti peşinden; ben dur demediğim sürece nereye kadar? Bir anlamsız yaşam kargaşası. İçimdeki sevgi ve güven boşluğu, alkol aldığında kafası dumanlı, hayatları çok ucuzmuşçasına motorlarla hız yapan gençlerin hevesleriyle mi dolacak? Ben de onlar gibi yaşadıktan sonra ne olacak… Ve bir gün baba olduğumda aile kurduğumda ne olacak? Yine hüsran mı? HAYIR!

Ben artık büyümüştüm ve reşittim. Yaşadıklarımı düşününce anlamsız, amacı olmadan oradan oraya savrulan bir hayat istemiyordum. Evet, anlık hevesler güzel ve heyecan verici ama sonu yok. Bedenime verdiğim zararı düşününce alkolün, hızın beni yaşımdan daha fazla yıprattığını fark ettim. Ve kardeşim. Beni kendine örnek alan küçük kardeşim. Beni seven ve bana güvenen kardeşim. Ve annem… Yalnız bir hayatı üstelenen, kendi ailesinden bile destek göremeyen, kendini bize adamış annem… Diğer tarafta yeni bir hayata adım atan, yeniden baba olan babam… İnsan sadece kendi varlığından ibaret sandığı hayatıyla aslında ne kadar bencil, ne kadar sevgisiz bir yaşam tercih ettiğini fark edebilse… Ben sevmek, sevilmek istiyordum, güvenmek ve güvenilmek istiyordum. İşte bu yüzden artık kendimi onları ve her şeyi severek başladım. Sevgiyle kaldığım yerden nefes almaya devam etmek, hem de bütün yüreğimle. İkiye ayrılmış bir hayatı tekrardan birleştirmek: Sevgiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir