Her zaman medeniyet kavramı, söz-öz ilişkisini inşa etmek, inşa olmak üzerinden eylem ve söylemlerinizde faydalı oldunuz. Nicelikten ziyade nitelik üzerine bir estetik ve içi dolu kaygılar taşıdınız. Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Dünya çok hızlı değişiyor. Bu değişimin hızını yakalayabilmek çok kolay gibi gözükmüyor. Şu an kabaca üçüncü bilimsel devrimin eşiğinden geçiyoruz. Özellikle moderniteyle birlikte ortaya çıkan üç tane bilimsel devrimden söz edebiliriz. Birincisi; Kopernik devrimi. Galileo, Kopernik, Kepler, Dekart ve Newton’la zirveye ulaştı. Birinci bilimsel devrim ile birlikte ne oldu? İnsan, “Biz artık her şeyi yapabiliriz; ben her şeyi yapabilirim.” demeye başladı. Dolardaki simge, paranın tanrıyı temsil ettiğini anlatıyor. “In God We Trust” yani “güvendiğimiz tanrı”, peki kim? “Dolar” Dolara güveniriz. Buradaki trust güvenmek anlamına geliyor ama aynı zamanda iman etmek demek. İman etmek demek zaten güvenmek demek. “İnandığımız tanrı dolar! Açıkça dolara tapıyoruz.” diyorlar. Bilimsel devrimin ortaya çıkışı, kapitalizmin zirvesi vs. birinci bilimsel devrimde, Hristiyan kilisesi, bir şekilde devre dışı kaldı. Francis Bacon’ın kurduğu cümle, modern dünyayı şekillendirdi. Yani “Knowledge is power” “bilgi güçtür” mottosu gücü ele geçirme güdüsüne dönüştü. Dolayısıyla araç yani güç, bilim, teknoloji hepsi amacın önüne geçti. İnsan aracı kutsadı, araç da insanı kustu.
Modernite, insanı tanrılaştırma, insanı her şeyin ölçüsü ve ölçütü katına yükseltme hikâyesi olarak başladı. Hümanizm ile insan, her şeyin merkezine yerleşti. Batı uygarlığının temel hedefi özelde, bilim genelde ise hâkimiyet kurma kaygısıdır. Batı uygarlığının temel hedefi; insan üzerinde, tabiat üzerinde, toplumlar üzerinde, coğrafya üzerinde ve tanrı üzerinde hâkimiyet kurma kaygısıdır. İslam medeniyetinin derdi, hakikatin izini sürmektir, hâkimiyet kurma değil! O yüzden ilimle bilim aynı şeyler değil. Bilim hakikati, teslim alma çabasıdır. İlim hakikate teslim olma çabasıdır. Aradaki fark çok ciddi niteliksel bir farktır.
Şu an geldiğimiz noktada Gazze tam bir şifre çözücü oldu. Batı uygarlığı iflas etti, yani bütün insan hakları, demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü vs. bunların hepsi çöktü; şu an kendi intiharını yaşıyor. İnsanlığın en temel sorunu ahlak sorunu, müthiş bir ahlaki sorun var, şu an net bir şekilde ortaya çıktı. Dünyada ahlakı, Müslümanlar temsil ediyor. Yeryüzünde ahlakı, canı pahasına, kanı pahasına, insanın haysiyetini koruma mücadelesini sadece Müslümanların verdiğini Gazzeliler ispat etti ki bu muhteşem bir şeydir. Biz bir taraftan, Gazze’deki imtihanı kaybettik yardım edemedik diye üzülüyoruz. Allahu Teâlâ Kur’ân’da “Vemekerû vemekerallâh vallâhu hayru-l mâkirîn” (Âl-i İmrân,3/54) (Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.) Onlar istedikleri kadar oyun kursunlar, Allahu Teâlâ o kurduğunuz oyunları bir şekilde başınıza yıkar! Geçen günlerde New York’ta kar fırtınasında, Norveç’te dondurucu soğukta insanlar “Özgür Filistin…” diye sokaklarda yürüdüler. Üç ay önce durum böyle değildi, “kahrolsun İslam, kahrolsun Müslümanlar” diye yürüyorlardı. 200 yıldır Müslümanlar perişan durumda, tarihlerinin en zor dönemlerini yaşıyorlar. Son 25-30 yılda İslam eşittir terör hikâyesi ile çizilmek istenen portre kabul edilecek bir şey değil. İslam adaletin adıdır, hakkaniyetin adıdır. Hazreti Peygamberi (s.a.v.) Mekke’den sürdüler, bütün Müslümanları sürdüler, Hz. Peygamber (s.a.v.) daha sonra Mekke’yi fethetti. Mekke’nin müşrikleri; gelip hepimizi kılıçtan geçirecek, kellemizi uçuracak diye bekliyorlardı. Ama Hazreti Peygamber (s.a.v.) öyle yapmadı… Savaşın bir hukuku var! Hazreti Peygamber de (s.a.v.), o hukuku koydu.
Bosna’da yaşanan şey, Gazze’dekinden farklı değildi ki… Orada binlerce kadına kocalarının ve çocuklarının gözü önünde tecavüz ettiler. Türkler, gelsin sizi kurtarsın dediler. Batı’nın insan hakları, özgürlükleri vs. bunların hepsi hikâye. Birleşmiş Milletler oradaki halkı korumakla görevli iken Sırp askerlerini görmezden geldi, tecavüze göz yumdular. Aliya’nın komutanları da bu duruma isyan ettiler. Dediler ki “Olmaz, biz buna dayanamıyoruz, tahammül edemiyoruz ve bunun intikamını almamız lazım.” Peki, Aliya ne dedi, “Bu aşağılık adamlar bizim öğretmenlerimiz olamazlar. Bizim öğretmenimiz Hazreti Peygamberdir (s.a.v). Hazreti Peygamber (s.a.v.) bize kadınlara çocuklara ve yaşlılara dokunmayacaksınız dedi…” ve dokunmadılar, muhteşem bir şey bu! Hakkın ve hakikatin temsilcisi Müslümanlardır. Kendi canları pahasına kanlarını dökerek kesinlikle köleleşmeye asla göz yummadılar.
Şimdi Gazze’deki Müslümanların metanetleri, cesaretleri, şehadete düğüne, bayrama koşar gibi koşturmaları; Batı halklarını kendilerine hayran bıraktırdı. Sadece Fransa’da üç ayda 20.000 insan Müslüman oldu. Rakamları açıklamaktan korkuyorlar, onu da özellikle belirteyim. Yarın şurada burada, Paris’te bir bomba patlatıp bunun intikamını almak isteyecekler.
Şimdi buradan gelmek istediğim şey şu; ikinci bilimsel devrimle birlikte modernite çöktü. Hümanizmin, insanın her şeyin ölçütü olması hikâyesi bitti. Şu an içinden geçtiğimiz bilgisayar devrimi, dijital devrim, genetik biyoloji vs. yapay zekâ, üçüncü bilimsel devrimle, insan sonrası transhümanizme geldi. Yarı insan yarı makine, cyborg, bundan 35-40 sene önce bunun manifestosunu yazdılar, bunların insanı getirdiği yer, insanın araçların kölesi olduğu yer ki, Heidegger; “Teknoloji başıboş vahşi canavardır.” diye tarif etmiştir. Şu an Gazze’de yaşananlar tam olarak böyle! Vahşi başıboş canavar olarak karşımızda. Teknoloji insanın kontrolünden çıkıyor, dolayısıyla insan araçların kontrolüne giriyor. İçinde yaşadığımız dünya, zaten buraya gelecekti. Bu dünyanın bize cennetin ışığını getirmesini beklemek kadar saçma bir şey olamazdı. Hümanizmle birlikte 14. ve 15. yüzyılda İtalyan şehir devletleri vs. modernitenin birinci bilimsel devrim akıl çağı, siyasi devrimler, İngilizlerin 1688 devrimi, onun sonrasında 1789 Fransız ve Amerikan siyasi devrimleri, düşünce devrimleri, Fransız aydınlanması, Alman aydınlanması, İskandinav aydınlanması, İskoç aydınlanması, İtalyan İspanyol gibi düşünce devrimleri bizleri nereye getirdi? Çıkmaz sokağın eşiğine getirdi. Şu anda dünya bir çıkmaz sokağın içine sürüklendi yani Batı uygarlığı kendisini bitirdi, Hristiyan kilisesinin yerini ilk önce bilim kilisesi aldı, sonra teknoloji kilisesine bıraktı, sonra medya kilisesine bıraktı, en son olarak haz kilisesi yerini aldı. “Hız, haz kilisesi” buna “Tekno Paganizm” diyorum ben. Bir şekilde araçların insanlara hükmettiği, insanın devre dışı kaldığı, tanrının devre dışı kaldığı, hakikatin devre dışı kaldığı, insanın ruhsuz bir hayata mahkûm olduğu bir dünya, yani çıkmaz sokak, burada tek bir çıkış yolu var ki Gazze bunu ispatladı.
Bu aynı zamanda büyük bir ahlakî kriz değil mi?
Evet, mesela eşcinsellik dalgası insanlık türünü yok edecek bir dalga, buna direnen sadece İslam; Çinliler direnemedi, Hintliler direnemedi, Japonlar direnemediler ama İslam direnecek. Şu an İslam dünyası iki asırdır çok büyük bir felaket yaşıyor, ikinci büyük medeniyet krizini yaşıyor yani tarihten çekilmiş durumda. Ben buna “Üç Z Krizi” diyorum. Müslümanca “zihin” çöktü, Müslümanca yaşama “zemini” çöktü ve Müslüman “zamanı” çöktü. Yani “zihin, zemin, zaman”. Şu an zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda, biz olayın farkında değiliz. Konuşuyoruz ama kurduğumuz cümleler bizim zihnimizin ne kadar çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüğünü gösteriyor ama farkında değiliz. Batı uygarlığının insanlığı getirip tıkadığı yer “ahlak sorunu” ve en temel sorun. Bu sorunun üstesinden sadece İslam’la gelebiliriz. Ve Gazze bunu ispatladı. Gazzeliler, ahlakın insanlık anıtını diktiler. Bu muhteşem bir şey, o yüzden Müslümanların başları dik yürümeleri lazım, insanlığı sadece Müslümanlara emanet edebilirsiniz! Yeryüzünde emniyeti ancak Müslümanlar teminat altına alabilir. Çünkü emaneti üstlendiğinin bilincinde olan kişinin adı, mümindir. “Emaneti üstlendiğinin bilincinde olan kişinin adı mümindir!” Dolayısıyla emaneti ancak o teminat altına alabilir. Mümin yani iman etmek, emanet, emniyet, teminat… bunlar hep aynı kökten kelimelerdir, bu muhteşem bir şeydir. Dolayısıyla Müslümanlığın önü açık. Müslümanların önünü Müslümanlar tıkıyorlar. İslam’ın nasıl bir nimet olduğunu idrak edemeyerek kendi önlerini kendileri tıkıyorlar. Allahu Teâlâ, Gazze ile birlikte bizim önümüze yeni bir imkân açtı. O insanların şehadeti ile birlikte ortaya muazzam bir manzara çıktı. Bütün insanlık bunu gördü, İslam’ın dışında insanlığın haysiyetini koruyabilecek bir kaynak yok. O yüzden bizim oturup insanlığın önünü açabilecek bir medeniyet fikrini insanlığa sunmamız lazım. Onun iktisat tasavvurunu, estetik tasavvurunu, şehir tasavvurunu, gençlik tasavvurunu, eğitim tasavvurunu, mimarlık tasavvurunu geliştirmek lazım. Onu geliştirecek insanları yetiştirmemiz lazım. Bizim yeni Gazaliler, yeni Itriler, yeni Sinanlar, yeni İbni Arabiler, yeni Şahı Nakşibendiler, İmam Rabbaniler, yeni İbni Haldunlar yetiştirmemiz lazım. Başka türlü ayağa kalkamayız. Müslümanların dışında yeryüzünde insanlığın önünü açacak bir kaynak yok. Çin teslim oldu, Çin geliyor da neye geliyor? Yok olmaya geliyor Çin, alternatif bir yeni medeniyet tasavvuru sunmuyor ki öyle bir şey yok, kapitalizmin kölesi o kadar. Kapitalizmin Atlantik’ten Pasifiğe kayması Batı’dan Doğu’ya doğru kayması, Çinlilerin dünya gücü haline gelmeleri daha iyi olmayacak, böyle bir şey yok, bunlar daha iğrenç adamlar, tarihe baktığımızda görürsünüz! Allah, insanlığı bunların eline düşürmesin ve burada Türkiye’nin korunması lazım. Gazze’deki asıl meselenin de Türkiye’yi vurmak olduğunu bilmeliyiz.