“Hakkınızı aramazsanız hem hakkınızdan hem şerefinizden olursunuz.” sözü Hz. Ali (k.v.) Efendimize aittir. “Dert bizdedir, çözüm de bizdedir.” sözü de Hz. Ali Efendimize aittir. Bu sözler, Gazze katliamının değerlendirmesinde farklı zaviyelerden bakıldığında bize bazı şifreleri çözme imkânı sağlıyor. Gazze vesilesiyle “hak aramak” düsturu, susmakla konuşmak, yatmakla harekete geçmek, oyalanmakla işe yarar şeyler yapmak arasında doğru davranışın ipuçlarını veriyor. Gazze’nin mazlumluğuyla bilenen, adaleti, izzeti, şerefi vazgeçilmez gören bir tavır, ümmet bilincinin ve imanın çok uzağında, adına “duruş” denilemeyecek omurgasız sızlanmaları reddederken “Dert bizdedir, çözüm de bizdedir.” ciddiyetiyle ümmeti toparlayan bir idrak ve anlayışı önceliyor, düşünmeye ve konuşmaya davet ediyor. Ümmet algısı ya da bilinci, dinin dilinden insanların anlayabildikleriyle yakından alakalı. Duygularla, düşüncelerle oluşan bir mantık bu. Ümmet bilincinin de bir mantığı var. Ümmet bilincinin içi sevgiyle, diğerkâmlıkla, özveriyle, fedakârlıkla, kısacası Allah’a karşı duyulan sorumluluk duygusu ve ahlak düşüncesiyle iç içe. İslam ümmeti açısından düşündüğümüzde insanlığın son Peygamberinin (s.a.v.) mucizevî ahlakı insanlığın iç dünyasına güçlü bir ışık tutuyor, içini aydınlatıyor. Bu yüksek ahlakın farkında olmak, insanlığın din kavramından ne alması ya da anlaması gerektiğini, fıtraten nerede durması gerektiğini, insan unsuru adına duygusal ya da düşünsel olarak hiçbir zorlanmaya maruz kalmadan hissetmesini sağlıyor. Bu anlamda, fıtratın insanın içini ısıtan bir cazibesi, bir bağlayıcılığı var. Gazze’de yaşananların da insana insan olmayı hatırlatan, “İnsanlık öldü mü?”, “Bu yaşananlar hiç de insanî değil!” dedirten ve insan olmanın sınırlarını hatırlatan bir trajedi boyutu var. Çünkü ilk akla gelen düşünce “Yok edilen insanlık” duygusu… İslam gibi, “her şeyin bittiği yerde merhamet başlar” duygusunu hissettiren bir din ancak, bu durumu “doğal bir davete” dönüştürebilirdi. Bu ahlakın sırrı ise Hz. Peygamberin (s.a.v.) mucizevi ahlakında hayat bulmuştur. Böyle kötü bir olaydan insanlık dersi çıkarmak, sadece mazlumların mağduriyeti ile açıklanamaz ama en önemli sebeptir aynı zamanda. Hiç şüphesiz “Mazlumun dini olmaz”, yani hangi dinden olursa olsun, kim zulüm görüyorsa ona insanlık adına yardım edilir. Böyle bir durumda insanların kendini hangi inanç dünyasına yakın hissettiği konusu, mazlumun mağduriyetinin yanı sıra hangi şartlarda hâlâ hangi değerlerini koruyabildiğiyle yakından ilgilidir. Çünkü hâlâ “insanlık kalesini” terk etmemiş, canı pahasına insanî değerlerini koruyan bir anlayış, “insanlıktan vazgeçmemekle”, kendi dinine dair değerlerinin ciddiyetini de tüm insanlığın gözü önünde ispatlamış olur. İnsanlar bu ciddiyetin aslî kaynağını merak etmekten kendilerini alıkoyamazlar. Çünkü ruhun ızdırabını hissetmekten kaçış yok… İslam dünyasının Gazze katliamı karşısındaki içler acısı halini gönül diliyle konuşan Ayçin Kantoğlu’nun şu sözleriyle özetlemek mümkün: “İslam mevcut insan bakiyesinden memnun değil, kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor.” Yani İslam’ı temsil kabiliyetine sahip yeni mü’minlerle şerefleniyor dünya. Bizzat Avrupa ülkelerindeki insanî çığlık bu durumu anlatmaya fazlasıyla yeter. Bunu görmemek için sadece görmek istememek lazım. Nitekim Mâide Suresi 54. ayette Allah (c.c.); “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyuruyor. Üzerine ölü toprağı serpilenlerle İslam’ın çok yönlü dinamiklerini hissedenler arasındaki fark, doğal olarak, temsil yetisinin ağırlık ya da sıklet merkezlerini de değiştiriyor. Bu da artık yeni bir döneme girildiğinin açık bir göstergesi. Çok kıymetli büyüğümüz Şenel İlhan Beyefendi’nin bir İnstagram paylaşımında söylediği şu sözler çok manidar:
“Ne yapacağız, ne edeceğiz bilmiyorum…
Bu Gazze, Filistin ne olacak böyle?
Bu lanetli zalimler hiç durmuyor!
Çocuklar ölmeye devam ediyor!
Açlık, soğuk, hastalık ve her tür zulüm hız kesmeden devam ve devam ediyor!
Ben biliyorum bunun sonu çok iyi olacak!
Vallahi eminim her şey yakında bitecek!
Beddua etmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen, ağlamak, öfkelenip, gazaplanıp tekrar yerine utançla oturmak ve iğrenç bir çaresizlik içinde uzaklara bakarak ve bi nevi uyuşturucu almış gibi bir psikoloji ile dengesizleşmek bize manen çok şey kazandırsa da yüreklerimizin yanmasına çare olamıyor!
Gözyaşlarımız Gazzelilerden daha aşağı akmıyor!
En kötüsü de elimizden bi şey gelmemesi zavallılığına alışmak zorunda olmak halet-i ruhiyesi içinde debelenmek, hiç çekilmiyor ve hiç dayanılmıyor! İşte bu, zerre şerefi ve vicdanı olan her insana ve Müslüman’a haftalardır yaşatılan bu psikolojik işkence ve acımasız zulüm! Bizim günlük rutinimiz oldu…
Fakat şu kadarını söylüyorum: Şu imtihan dünyasında ve imtihan ve eğitim formatında dizayn edilen bu koca ve kocamış dünya her ne kadar bize dar gelse de bu dünya da kâinat da sahipsiz değil!
Allah arşın sahibidir ve O’nun da bir hesabı ve vakti gelince gerçekleşecek bir gazabı ve intikamı vardır!
Biz elinden bir şey gelmez zavallılar olsak da, O, Allah’tır ve Sübhandır!
Cebbar’dır, Kahhar’dır!
Bekleyelim, görelim!
Ne olacak bu alçak lanetli zalimlerin ve destekçilerinin sonu, hep beraber göreceğiz…
Nasıl ki dünyanın gözü önünde bunlar böyle ciberdi ve kudurdu ise işte aynı böyle tüm dünyanın gözleri önünde ibretlik bir şekilde belalarını bulacaklar!
Evet, bu süreç başladı!
Bize düşen ise sadece sabırla beklemek, tevekkül etmek ve teslim olmak!
Yani bu zillet sürecinde bize düşen sadece bu!
Sakın ola ki haşa, bilerek ya da bilmeyerek, Allah’ı mahkûm, kendini hâkim ederek neden böyle oluyor gibi isyan soruları ve vesveseleri ile yüce Allah’ı sorgulamadan ve şeytanın ve yine içimizdeki yahudinin(nefsimiz) tuzağına düşmeden imanımızı ve teslimiyetimizi korumak ve sadece O’na güvenmek ve yalnız O’ndan medet ummak da yine olmazsa olmazımız…”
Bu acı günlerde Gazze konusunda elimizden geleni yapmaya çalışarak yola devam ederken, bir duruş adına nasıl duygulanmamız ve düşünmemiz gerektiği de ehil bir ağız, hisseden bir yürek ve üst düzeyde düşünen bir zihinden en açık şekliyle böyle anlatılıyor. Böyle zor zamanlarda insan, gerçekten de istişare mantığında gönül ehli ve akil insanların düşüncelerine ihtiyaç duyuyor.